26 Ağustos 2011 Cuma

Tatil Oncesi Son Gun

Tatil parametreleri ile ilgili o kadar sey soyleyip, tatilin planlamasinin ne kadar onemli oldugunu belirttikten sonra hicbir plan yapmadan tatile gidiyorum :) plan yok, hazirlik yok.........

Bu yazin nasil gectigini anlamadim. Gec geldi ve kisa bir sure sonra bitecek. Ve ben evde havuza girmek disinda yaza dair pek birsey yapmadim. "Yillik izin" denilen seyin ne lanet bisey oldugunu da bu yil anladim. Yillik izinimden kalan o coook degerli 1 haftayi hemen kullanmayayim diye bayram tatilini bekledim sabirsizlikla.Ve o gun bu gun. Ne yazik ki hicbir hazirligim yok. Hersey bu aksama kaldi. Ama panik yapmiyorum. Ne de olsa sevgilim dusunmus planlamistir :)

Zaten bugunlerde benim icin o kadar cok sey yapiyor ki..... Bana nasil katlaniyor anlamiyorum. O kadar is yogunlugu yetmiyormus gibi bi de ustune evde benimle ugrasiyor. Tum stresimi, kaprisimi, gel gitlerimi, krizlerimi tasiyor. O yuzden "O"  benden cok daha fazla yoruldu bu yil. Bu tatili bu nedenle de cok istiyorum.

Tabii tatile cikmadan once yeni bir havlu ve yeni bir kot sort almak gibi yapmam gereken seyleri henuz yapmadim ama olsun. Bana suan da en iyi gelecek sey TATIL.........

14 Ağustos 2011 Pazar

Blue Valentine

Blue Valentine, belgeselci Derek Cianfrance'in yonetmenligini yaptigi guzel bir romantik drama.  Aslinda romantik kismi pek fazla degil, drama daha yogun. Michelle Williams ve Ryan Gosling' in oyunculuklari gercekten cok iyi. Michelle Williams Oscar adayligini gercekten haketmis.



 Derek Cianfrance, bir iliskiyi sanirim belgeselciliginden gelen ozellikleri nedeniyle daha farkli ele almis. Iliski de karakterler de duru. Tanidiginiz birinin yada bir arkadasinizin yasadigi iliskiyi cagristiracaktir size. New York'un tanidigimiz Manhattan tarafindan degil de Brooklyn tarafindan anlatilan bir iliski. Hepimiz ilk genclik yillarimizda hayatimizi daha renkli gececek, hersey istedigimiz gibi gidecek, hayalimizdeki adami\ kadini bulacagiz, belki oralardan uzaklasacagiz...... gibi hayal ederiz. Bir suru hayalimiz, planimiz vardir. Ama hersey siz fark bile etmeden siradanlasir. Cok az insan hayalindeki adami\ kadini bulur.

Film de siradan insanlarin, siradan iliskileri uzerine. Ryan Gosling'in oynadigi Dean karakteri Hatirla Sevgili'de Okan Yalabik'in oynadigi karaktere benziyor biraz. Kadini mutlu etmeye calissa da kadin mutsuz bi kere. Kadinin bu hali sinir bozucu oluyor. Ozellikle de gittikleri otelde. Aslinda Michelle Williams'in canlanirdigi Cindy karakteri, her kadinin duyarli erkeklerden hoslanmadiginin guzel bir ornegi. Duyarliligi yuksek erkekler genelde sadece zor durumda olan, zor donemler geciren, yorulmus, bir sureligine dinlenecek liman arayan kadinlarin sadece o donem ihtiyac duyduklari tiptir. Cindy bunu yansitiyor aslinda.

Yeni tanistiklari donemde Dean'in sarki soyleyip Cindy'nin dans ettigi sahne cok guzeldi bence. Hollywood' dan bir suredir iyi romantik drama cikmiyordu. Blue Valentine o acigi kapatmis.





11 Ağustos 2011 Perşembe

MoMa.........

Agustos'un 11'i. Istanbul'da yagmur var. Haliyle trafik de.... Konustugum herkesin enerjisi daha sabahin bu saatinde bitmis durumda.  Kimse bugun birsey yapmak istemiyor.

Acaba gercekten hava durumu insan psikilojini bu kadar etkileyen bir parametre mi? Yoksa biz kendimizi oyle mi inandiriyoruz? Kuzeyde, Isvec'de, Finlaniya'da falan yasasam acaba gunler boyu evde oturup, sicak biseyler icip, kitap okuyup, romantik filmler izleyerek mi gecirecektim? Sanmam....Bence durumun sehirlerin psikolojisi ile de ilgisi var.

Sabah saatin 8.30'unda, yagmur durmak bilmezken, bir muzenin onunu dusunun... Aklinizda nasil bir goruntu canlaniyor?




Boyle bir manzara degil sanirim:)

Evet sabahin o saatinde, o hava kosullarinda New York MoMa'nin onu gercekten de boyleydi. Inanilmaz bir kuyruk vardi ve insanlar muzenin acilmasini bekliyorlardi. Acildiktan birkac dakika sonra muzede yogun bir kalabalik vardi.





MoMa zaten guzel tasarlanmis bir muze. Ev sahipligi yaptigi eserler kadar kendisi de ilgi cekici.











Muzenin her bolumunde Picasso'nun, Salvador Dali'nin, Joan Miro'nun Giorgio de Chirico'nun, Henri Matisse'nin, van Gogh'un, Redon'un, Andy Warhol'un, Henri Rousseou'nun, Morris Hirshfield'in, Bas Jan Ader'in ve daha bircok tanidiginiz ismin tanidik eserleri ile karsilasinca kendinizi orada yabanci hissetmiyorsunuz. Bu kendinizi 'dunya vatandasi' hissettiren guzel bir duygu.

Binlerce eserin arasinda anlamsiz buldugunuz, 'eee yani ne demek istemis', 'buna neden zaman ayirmis ki', ' ne var bunda ben de yaparim' dediginiz bircok eser var.  Agzinizi acik birakacak  da, cesareti yada basitligi ile agzinizi acik biraktiracak da......



paul klee- around the fish




salvador dali-illumined pleasure


       J oan miro


     joan miro- birth of the word




Van Gogh - starry night




henri rousseau-dreams




ve bir andy warhol klasigi




bas jan ader - i am too sad to tell you

gordugumde cok etkilemisti




picasso-three women at the spring





picasso' nun 2 eseri arasinda cok fark var gibi









buna bayildim mesela, oldukca da kullanisli:)





ilham veren oldukca guzel tasarimlar vardi

Bir muze gezisi yorucu olabiliyor, arada dinlenmek de gerekebiliyor



Arkadaki goruntu benim karmasik hayatimi guzel ifade etmis :)






bir muze eglenceli de olabiliyor :)




Enteresan bazi calismalar.....







Bunlar da bizden birseyler:) Kendi mekaninda gordukten sonra siradan, basit, estetik olmayan, kotu tasarimlariyla dalga gectigimiz Ozlem Tuna' nin yaptigi seyler bile rafta kendine yer bulmustu :)




begendigim cok eser vardi ama hepsini ekleyemeyecegim tabiki. Ama eglenceli bir muze gezisiydi. New York,a gidildiginde kesinlikle ziyaret edilmeli.

Bu da 4-5 saatlik MoMa gezisinin ardindan son fotograf:




9 Ağustos 2011 Salı

İncir Reçeli

Bir süredir İncir Reçeli'ni izleyelim diyip duruyorduk. Ama Melike Güner'in yapay oyunculuğundan, mimiklerinden ve her oynadığı rolde karakterleri ne yapıp edip birbirine benzetmesinden hazetmediğimden izlemek için hiç acele etmedim.

Filmin isminin sürekli geçiyor olmasından dolayı en sonunda izlemeye karar verdik.

Sezai Paracıkoğlu ve Melike Güner'in kötü performansı nedeniyle de ilk başta sıkıcı ve sıradan başlayan film, ilerledikçe konusuyla sarıyor. Atmosferi sıcak, sahneler güzel..... Ama güzel bir konunun içinde oyuncular eğreti durmuş. Abartılı ve yerine oturmayan dialoglar var. Yine de AIDS gibi önemli bir konuda mesajı içtenlikle, içimize işleyerek veriyor.

Güzel bir romantik drama.

Bir de Barbara Laurens'in söylediği şarkıları beğendim.

 



 

 

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Zen Usulu Beef Stroganoff

Kirmizi et yemekleri konusunda pek de iyi oldugum soylenemez. Bir turlu etin kivamini tutturamiyorum. Eti cok pismis severim ve yagsiz. Ama cok pisirince de lastik gibi asiri sert oluyor. Bir turlu istedigim kivamda pisiremiyorum. O yuzden bugun stroganoff ile ne yapacagim konusunda biraz tereddut ettim. Ben de konsepte sebzeyi dahil etmeye karar verdim.

Her zaman ki gibi yine Zen Usulu bir yemek cikti ortaya.

Iste ''Zen Usulu Beef Stroganoff''








Malzemeler:

250 gr stroganoff

2 adet kuru sogan

1 adet kirmizi biber

1 adet yesil biber

1 adet patlican

Kafaniza gore taze fasulye

1 kutu konserve misir

1 kutu domates puresi

1 adet yesil elma

kus uzum

bolca maydanoz

2 dis sarimsak

nane

kimyon

pul biber

karabiber

tuz

zeytin yagi

soya sosu

Hazirlanisi:

Azicik zeytin yaginda kavrulmakta olan soganlara kirmizi ve yesil biberler eklenir (julyen usulu dogranmis)

Biberler kivama geldikten sonra stroganoff eklenir. Biraz karıstirdıktan sonra kapak kapatilip fasulyeler ve patlicanlar dogranirken, kendi suyunu birakmasi beklenir. Tuz haric soya sosunu, baharatları ve kus uzumunu ekleyebilirsiniz bu sirada.

Kucuk kucuk dogranan patlicanlar ve iri haldeki taze fasulyeler eklenip bir muddet kavrulur.

Domates puresi ve sarimsaklar eklenir.

Hazir olmasina yakin iri iri dogranan elmalar, misir, maydanoz ve tuz eklenir.

Biraz dinlendikten sonra karsiniza cikacak goruntu





Teoman'ın Müziği Bırakması Üzerine...

Bu yazı Teoman' ın müziği bırakma kararı üzerine 15 yıllık menejeri Funda Sanlıman'ın basın açıklamasıdır. Cümleleri Teoman konusunda hiç de yanılmadığımızı gösteriyor. Son zamanlarda (aslında Sinan Çetinle çalışmaya başlamasıyla birlikte)  'acaba mı?' dedirtse de yanıltmadı Teoman bizi. Çocukluğumuzda, ilk gençlik yıllarımızda hayran olduğumuz o 'dünyaya bakış açısı' değişmemişti. Dünyaya bize ilk gösterdiği şekilde bakıyordu hala.



 

 

 

 

 

 

 

 

 

İşte Funda Sanlıman' ın açıklaması:

Telefonun diğer ucundaki özgürlük kararı

4 ağustos 2011 öğlen saatleri , ofisteyim . çalan telefonuma uzandım . her zamanki gibi günlük iş planlarımızı paylaşacağımızı zannettiğim teoman sesi bana "müziği bıraktım, kendimi işten kovdum" dedi. Ne güzel bir haberdi bu ! Neşeyle yerimden fırladım, hem konuştuk, hem zıpladım havalara .

Takımı dünya kupası kazanmış bir antrenör çoşkusundaydım çünkü bu huzurlu ses, gitmenin ilk adımını atmıştı kendi hayatına ! nihayet …

ve mektubunu yazdı …

Eyvah! Başka bir şüreç başladı benim için. Telefonlar, mailler, arkadaşlar, fanlar, medya ...

Hemen Şaziment ‘i aradım – Teoman’ın annesi -. anne önce çok şaşırdı _ çünkü 5 dk önce oğluyla konuşmuş! Sonra rahatladı oğlu Teoman belki ana haberleri sunan bir spiker – annenin meslek hayalidir , bunu da herkes bilir -olabilirdi artık . Gülüştük kapadık . Oh ! anne mutlu .

Şimdi ;

Basın mensubu bazı arkadaşlarımızın haklı meraklarını, tüm samimiyetimle yanıtlamaya çalıştım. Kimi ikna oldu, katıldı neş’eme , kimi farklı sebepler bulabilmek için kurcaladı durdu.

Teoman aslında mektubunda ne demek istediğini yeterince anlatmıştı ama, hayali tahminlere ,spekülasyonlara bir son vermek için biraz daha açıklama yapmak istedim . beraberinde Teoman’ı biraz anlatabilmek .

Teoman yaptığı iş için yaşayan biri. ve bu işin para ve beğeni ile hiç ilgisi yok. kendisi 15 yıllık beraberliğimizde benden sadece harçlık aldı, bir kez bile ne kadar parası olduğunu sormadı. İnanması zor olmasın kimse için. Paradan neredeyse iğrenir. Bir şekilde onu har vurup harman savurur. Lüksü sevmez, sadece zerafeti sever.
Ayrıca albümlerinin kaç sattığını bilmez, merak etmez, konsere gelen kişilerin adetleriyle de ilgilenmez ama kulis düzenini önemser, dostlarını ağırlamak için , menajeri olarak korumaya çalıştığım istemediği çeşitli hakları üzerine pazarlık yaptığımı düşünür ve çok kızar ama kafasına taktığı bir çok şey vardır ve bu başkalarınınkine benzemez. hiç kimsenin farketmeyeceği şeyleri bile sadece kendisi için önemli diye yapar. 15 yaşındaki teoman'a beğendirmeye çalışır kendini. o çocuğu sever, sevimli bulur, kendi çocukluğu üzerine titrer, büyük rolü yapan çocuktur o .

O yüzden şarkılarını kendi yazar, düzenler, prodüksiyonunu yapar, kliplerini çeker. kendi kahramanları onu nasıl etkilediyse o da öyle etkilemek ister insanları . kendi kafasına göre bir film yapar, insanların hayal edemeyeceği kadar bir parayı batırır ve bir saniye bile takmaz kafasına. utanır para konuşmaya, düşünmeye. ama kendiyle gurur duyar böyle bir şey yaptığında.

Garip biridir. Bir albüm çıkardığı andan itibaren artık onu ilgilendirmez, başka bir şeyle uğraşmaktadır. kendini öldürürcesine, hiç kimselere göstermeyeceği romanını, oyununu yazar, bana planlarını anlatır bazen. bu planlar hiç bir zaman ticari olmayan, tiyatrocuların , şairlerin de yer alacağı şeylerdir. kendisi neredeyse yoktur işin içinde.
rock yıldızlığıyla dalga geçer. kendisini ti'ye alanlara bayılır. önemsemez starlık müessesesini ama bir rock sanatçısının insanları aynı zamanda rahatsız etmesi gerektiğine de inanır. şarkısına, sözlerine, yaşam stiline karışılmasına izin vermez. işleri baltalanırsa üzülmez, hatta gurur duyar yine. ve tekrar yapar, yapmaması gereken şeyi.
ayrıca, kendi hayranlarını rahatsız etmeyi de sever ama kendisinin hayran olduğu şairlerin, sanatçıların peşine düşer, onları bir şekilde kendi sevenlerine tanıtmaya çalışır, arkadaşlarını , dostlarını, ya da sadece sevdiği birini sonuna kadar destekler. onlarla yanyana gelmeye çalışır. büyük isimler olması gerekmez bu kişilerin. teoman için önemli olması yeter.

Her detay çok önemlidir onun için. minicik bir eksiklik, her şeyi çöpe attırır ona. hiç bir zaman , tam olarak tatmin olmaz.
aynı şeyi, aynı şekilde tekrarlamaktan hoşlanmaz.

Türkiye müzik piyasası ile ilgili çok derdi vardır. Bunlar küçük şeylerdir , başka kimse takmamaktadır bunları ama o takar. çok kalabalık halka açık ücretsiz bir konserden sonra herkes onu kutlarken, o bunların gerçek olmadığını düşünür. mutlu olamaz. bir başkasıyla da ilgilenecektir halk aynı şekilde. değeri yoktur.

Festivalde çalmayı sevmez, insanların her şarkıda eğlenebilmesine takar. şarkılar değerlidir ona göre . insanların sevdikleri şeylere özen göstermesi gerektiğine inanır.
kendi kategorisinde yalnız kaldığına üzülür, alternatiflerinin çıkmayışına takar. yeni bir soluk gelmesi gerektiğine, kendisinin eski olduğuna, her zevke yetemeyeceğine inanır.
aslında bir yerlerde çok yetenekli insanların olduğuna ama bu ülkede bir şekilde kaybolduklarına, ortaya çıkamadıklarına inanır.

Türkiye'deki tüm müzik sisteminin yanlış olduğunu düşünür. hatta tüm sanat sisteminin de. batıyla karşılaştırır ve çok alaturka bulur bizim sistemimizi. şu sıralar en çok taktığı şey; Türkiye'de şimdiye kadar gerçek ve güzel bir müzikal kariyerin sürdürülebilir olmadığını düşünmesi ve bu iklimi kurak bulması. Sistemin kendi kendini yediğini ve yakında ekonomisi güçlü olsa bile müzik dünyasının hiç bir anlamı kalmayacağını düşünür. romantiktir bu konuda. para değildir ifade edilmesi gereken. ama artık, alternatif bir sanatçı olamayacak kadar büyük bir isimdir..

Dağılan gruplara, istemediği işleri yapan müzisyenlere üzülür, ekonomik zorluklarla kendini ifade edemeyen sanatçılara neler yapabileceğini düşünür, çalışır, çabalar . sistemin küçük ve orta ölçekteki tüm sanatçıları yok edeceğini veya anlamlarını kaybettireceğini düşünür ama aynı zamanda çok sert biridir de. günlerce uyumaz, yemek yemez, çalışır, yazar, çizer, tek başına kendisi için en doğruyu arar. ve daha da sertleşir. acımasızdır ,hem dünyaya, hem kendine karşı. her şeyle kavga eder bazen. en çok kendiyle, sonra da benle.

Bana müziği bırakma kararını telefonda açıklarken bir gerçeği artık kabul ettiğini söyledi. tüm bunların aslında kendiyle başbaşa kalmamak için gereğinden fazla uğraştığı önemsiz problemler olduğunu .

Son bir senede yaşadığı iki önemli kayıp, artık teoman'ı müzikle veya sanatla kendini rahatlatamayacağı bir noktaya getirdi. müzik onun eski bir aşkı ve burada bırakacak. hayatında ilk kez "artık çalışarak gerçeklerden kaçmayacağını " söyledi bana . "ayağımı toprağa basmak istiyorum" dedi. itiraf etti; ün, para, ego, kadınların ona ilgisi, dünyayla savaşmak vs. onu mutlu edemez, uzun zamandır etmiyor .

Ben ;
küçükken pencere önünde ıslak pamuk içinde tohum yetiştirir ve yeşertirdik ya ; teoman a da öyle gözüm gibi bakmaya çalıştım ve ekibini o doğrultuda eğittim . hayallerini gerçekleştirmek için bazen kızdığı , bazen içten gurur duyduğu üslupta çalıştım , imkansız nedir bilmedim , bildirmedim ..sevdiğim birkaç sanatçı arkadaşıma kısa süreliğine yolculuklarında eşlik ettim .ama bir tek teoman ‘ın menajeriydim ve öyle kalacağım . işime devam ..

Teoman ise ;
artık evinden çıkacak ve gerçek bir hayat yaşayacak. hayatında ilk kez. artık kendisiyle de , gerçeklerle de barışacak.
ayrıca da , müziğe devam ederse , ileride insanların onu hala başarılı bulacağını ama onun kendini hiç beğenmeyeceğini düşünüyor. anlatacak yeni bir şeyi kalmadığını söylüyor.
ben, kendisini tanıyan biri olarak onu çok haklı buluyor ve destekliyorum .
teoman , bir daha dönmemek üzere müzikten ayrılıyor, hayata karışacak. sevdiği insanlara daha yakın bir yerlerde.
teoman bunalımda değil, hayatında ilk kez bunalımından çıkmayı deniyor . başaracaktır.

Her son bir başlangıçtır .

Teoman ‘ ın doğum günü kutlu olsun !

Teoman'ın menajeri

Funda Sanlıman

***Dipnot.tv' den alınmıştır.

http://www.dipnot.tv/9752/Teomanin-muzigi-neden-biraktigini-15-yillik-menajeri-ayrintilari-ile-acikliyor.aspx#com

3 (DREI)

Tom Tykwer 'in 3 (drei)' i enteresan bir film. Kliselerden uzak.

20 yillik iliskileri siradanlasmis, hayatin rutinine sikismis bir ciftin, hayatlarina dogal bir sekilde giren renkli, her tarakta bezi olan Adam ile ayri ayri tanısmalari ile hem kendi hayatlari, hem de iliskileri renklenir.

İki sevgilinin ayni adama asik olması siradan bir durum degil. Ama Tom Tykwer bunu oyle ustalikla ve farkli bakis acisiyla anlatmis ki bu olaylarin, gelismelerin hicbiri  Hollywood filmlerindeki gibi gozumuze sokulmuyor. Dogalliginda ilerliyor. Gerci sona baglanma sahnelerini pek begenmedim ama baska turlu de baglayamazdı sanırım. Belli ki kendisi de ugrasmıs.

Cevirisi baya baya problemliydi ama ben begendim filmi

Ha bir de, evlilige bakis acisi guzeldi. 20 yildir evlenmeyen cift, birbirini aldatmaya baslayinca birden evleniveriyor:) Gerci bunda 3. kisinin ikilinin birbirleriyle olan iliskisini de renklendirdigi gercegi var da, neyse.





7 Ağustos 2011 Pazar

"O" nun Tiramisusu

Soguk, dondurucu bir kis aksami sevgilinizin size meyveler ve sicacik yogun bitter cikolata ile  fondu yaptigini hayal edin......... Pazar sabahlarina sevgilinizin ozenle hazirladigi yumusacik pancakeler esliginde basladiginizi.....Aksam yemegi icin domates soslu kiymali, yumusakligi tam kivaminda, dayanilmaz bir lazanya pisirdigini........... Ruya gibi degil mi :)

Iste ben o ruyayi yasayan kadinlardanim :)

Bu hafta beni bekleyen supriz inanmazsiniz ama 'tiramisu'ydu :) hem de orjinal Italyan tarifi ile, hani o ev kadinlarinin birbirine hava atmak icin yaptigi peynirli yada muhallebi kivami tatlidan degil :)

Gerci ilk basta alacagim kaloriden gozum korksa da duyar duymaz yiyecegim o enfes seyi dusunerek sabirsizlikla beklemeye basladim. Tiramisusu ile unlu kafelerde bile onun yaptigi kadar lezzetlisini yiyemedigimden, ne zaman yapacak olsa o bekleme suresi benim icin gecmek bilmiyor :( Ne de olsa hazirlanmasi zaman alan bir tatli. Aslinda basit gorunse de teknigini iyi bilmek gerekiyor ki 'O' bu teknige oldukca hakim:)

Hadi malzemeler ile baslayalim:

32 adet kedi dili ( buyuk paketlerin icindeki 2 sira) aslinda yapacaginiz kaba gore siz ayarlayin sayisini

kremasi icin:

1 kutu mascarpone ( denediginizde labneden falan ne kadar farkli oldugunu goreceksiniz)








1 kutu krema (200gr) (soguk olmasi gerekiyor)

4 yumurta (beyazi ve sarisi ayrilacak)

2 yemek kasigi toz seker

Kedi dillerini islatmak icin:

2 su bardaklik espresso

2 yemek kasigi toz seker

Uzeri icin:

yaklasik 1 paket toz kakao

Hazirlanisi:



     islatmak icin gerekecek kahve french pressde hazirlanir


   

bir kaba alinip 2 yemek kasigi seker karistirilir. Daha az islak olmasini istiyorsaniz miktarini ve sekeri ona gore ayarlayin.


   

Sarisindan ayrilan 4 yumurtanin beyazi kopurunceye kadar cirpilir

   

Yumurtanin sarisi 2 yemek kasigi seker eklenerek katilasincaya kadar cirpilir



 

Krema mikser ile cirpilir. Kremanin kasikla alinip ters cevrildiginde dusmeyecegi kivama gelmesi gerekir.


Mascarpone bir kaba alinip uzerine yavas yavas yumurtalar ve krema eklenerek spatula ile karistirilir.

     

Kedi dilleri sekerli taraflari altta kalacak sekilde, ince uzun bir kaba dizilir.


Ilik espresso ile islatilir.

Uzerine krema dokulup dagitilir.

2. sira yine sekerli kisimlari altta kalacak sekilde kedi dilleri dizilerek hazirlanir. Islatilir ve uzerine bolca krema eklenir.





 

cay suzgeci yardimiyla bolca kakao ile tiramisunun uzeri kaplanir. Isterseniz bu islemi servis etmeden hemen once de yapabilirsiniz.


Hazirlanan tiramisu uzeri strec film ile kaplanarak dolaba konur. Yemeden once 12 saat beklemesi gerekiyor ki bu dayanilmaz bir surec. Ama neticede asagidaki gibi bir manzara ile karsilasacaginiz icin buna deger:)











Enfes gorunuyor degil mi:)) Ozellikle de sevgiliniz taze italiano ile servis ettiginde........

Evet ben o sansli kadinlardanim :)

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Falling Down

Sicak, bunaltici bir hava, sikismis, bir adim bile ilerlemeyen, ilerleyebilecek gibi de gorunmeyen trafik, sinirli suruculer.........  Bu sahneler benim hayatimdan degil,  Michael Douglas'in 1993 yapimi Falling Down'indan:)



Bunaltici Los Angles sicaginda, eve yaklasmamasi gerektigi karari oldugu halde, kizinin dogum gunune gitmeyen calisan eski savunma sanayii calisaninin, sikisan trafikte baslayan katillige dogru gidis oykusu. Sinirlerin saglam degilse gunluk diyaloglarin, gunluk siradan hale gelen aksiliklerin bile insani nasil cileden cikartip katile donusturdugu filmde guzel anlatilmis. Bunda Michael Douglas'in buyuk etkisi var tabii.

Paranizi bozmak icin alisverise zorlayan bakkali, suratina anlamsiz, standart aptalca bir gulumseme takinmis ukala tezgahtarlari dusunun...... Sizi nasil cileden cikardiklarini.......... Stres altinda oldugunuz anlarda karsinizdakine yapmak istediklerinizi.......

Birkac dakika gec kaldiniz diye size istediginiz kahvalti menusunu vermeyip, ogle yemegi yedirmeye zorlayan ucube kafede icinizden gecenler sanirim sunlar olurdu;







Karakterin ve bazi sahnelerin size tanidik geldigi, Michael Douglas'in oyunculugunun iyi oldugu bir film.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Hersey Yalnizliktan.......







 

Bu sarkiyi ilk dinledigim gunu hatirliyorum; okul cikisi annemin zorla gonderdigi muzik kursunda biran once bitse de eve gitsem diye beklerken duymustum onu. Sozleri direkt kulagimdan beynime akiyordu... 2 yada 3 gun sonra bisikletimde benimleydi walkmenimin ayrilmaz parcasi olarak, odamin karanliginda benimleydi. Insan lise sinavlarina hazirlanirken tam anlamiyla kavrayamiyor. Daha sonra algiliyorsun 'sessiz eller'i, hissediyorsun 'hic kimse bilmez'in yalnizligini, 'mutlu son'un olmadigini.....Birinin 'papatya'si oluyorsun.  'Kisisel birsey degil bu, yasamak zor buralarda' kucuk bir tasra sehrinde yasayan biri icin oldukca guclu bir anlam iceriyor.

17 yasinda, universitenin ilk yilinda, evden uzak lanetli, unutulmus bir adada cikabilecegin en yuksek yere (insaat muhendisligi binasi) cikip yesil hatta ve yildizlara bakarken '17' icine isliyor. 'iki yabanci' nin mucize bir sarki oldugunu dusunuyorsun. Bir iliski bu kadar mi guzel anlatilir.......

 







 

'guzel bir gun', 'en guzel hikayem', 'hayalperest', 'zampara' , inanilmaz siirsellikteki 'kupa kizi sinek valesi' , 'fahise', 'istanbul'da son bahar', ....... Onun her sozunde insanin icinden gelen duygu oyle ciplaklasiyor ki; dokunabiliyorsun.......Teoman ne muzik ne de edebiyat kulturu olmayan, zevksiz, koreltilmis, kisir bir camiada sozleriyle benim donemime pekcok duyguyu anlatti. Ic sesimizin bize ne demek istedigini tercume etti.

Simdi Teoman'in muzigi birakiyor olmasi genclik donemimin bittigini hissettiriyor. Inanilmaz, hersey daha dun gibi........Tum yasananlar........ Ama sanirim artik orta yaslarima gecis yapiyorum......